4 Kasım 2007 Pazar

BEN DEĞER ERBORA'YIM VE TÜRKÜM (24 OCAK 2007)

BEN DEĞER ERBORA’YIM VE TÜRKÜM

İnanılır gibi değil. Evet, Hırant Dink’in ölümü bir insan olarak beni de üzdü, tetiği çekeni de, arkasındakileri de lanetliyorum ancak “Hepimiz Hırant Dink’iz”, “Hepimiz Ermeniyiz” diyenleri, içinde bulundukları bu suçluluk duygusunu, bunca ezikliği anlayamıyorum. Ortada Türk milleti haricinde her kesimin işine yarayan bir cinayet var ama yerlerde sürünen, utançtan yüzü kızaran, bu cinayetin arkasında Türk milliyetçiliğinin yattığını iddia eden de yine sözüm ona Türk basını, Türk aydını, hatta Türk halkı. Diaspora bu vesileyle tüm dünyaya hayatının gösterisini yapıyor, ABD Temsilciler Meclisine sunulacak olan soykırım tasarısı ne tesadüftür ki tam da bugünlerde onay bekliyor, 301 karşıtları salyaları akarak ortalarda dolaşıyor ama tetiği çektiren Türk milliyetçiliği! Çok inandırıcı!

Ne kadar da hazırız kendimizi aşağılatmaya, suçlamaları kabul etmeye. İnanılır gibi değil.

Kanalları geziyorum Mesrob Mutafyan diyor ki; “bu düşmanlık ders kitaplarından çıkartılmalı”. Çok güzel söylüyor da; bizim ders kitaplarımızda bu konuda tek satır geçmiyor ki! Tam tersine diasporanın yıllardır çalışıp, çabalayıp, parlamentolarında sözde Ermeni soykırımını tanıttığı ülkelerde okutulan ders kitapları bu düşmanlığı işliyor. Ama dönüyor dolaşıyor, kabak yine bizim başımıza patlıyor.

Bir başka kanalda bir Türk hanımefendiye mikrofon uzatılıyor, “utanç içindeyim, onu koruyamadık” diyor. Soruyorum bu hanımefendiye Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Muavin Konsolos Bahadır Demir’i, Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil’i, Paris büyükelçimiz İsmail Erez’i kim korudu?

Lahey büyükelçimizin öldürülen oğlu Ahmet Benler’in ya da Paris büyükelçiliğimiz Turizm ve Tanıtma Müşaviri Yılmaz Çolpan’ın ya da Atina Büyükelçiliğimiz İdare Ataşesi Galip Özmen ile kızı Neslihan Özmen’in adını hiç duymuş mudur acaba bu hanımefendi? Oysa onlar da Ermeni teröristler tarafından öldürülmüşlerdi.

Eminim Sydney Başkonsolosumuz Şarık Arıyak da kendini bir güvercin ürkekliğinde hissetmiştir öldürülmeden önce.

Bir yerlerden mikrofon bulan bir başka gözü yaşlı hanımefendi “ben bugün Hırant Dink’im” diyor. Los Angeles başkonsolosumuz Kemal Arıkan’ın, Boston fahri başkonsolosumuz Orhan Gündüz’ün, Belgrad büyükelçimiz Galip Balkar’ın da tek suçu Türk diplomatı olmalarıydı, Ermeni teröristlerce öldürüldüler ama kimse “ben Kemal Arıkan’ım, ben Orhan Gündüz’üm, ben Galip Balkar’ım” demedi. Bu ülkelerin hiçbirinde bir Allah’ın kulu “Ben Türküm” diye haykırmadı. Hiç kimse utançtan yerin dibine girmedi.

Adını sayamadığım diplomatlarımız beni bağışlasınlar, sayıları o kadar çok ki, sayfalarca yazsam yeridir ama gelin görün ki birinin bile adı Hırant Dink kadar hafızalarda yer etmez, ettirilmez.

Çok değerli yazarlarımız haince suikastlara kurban gittiler. Bir Muammer Aksoy, bir Bahriye Üçok, bir Ahmet Taner Kışlalı, bir Necip Hablemitoğlu, bir Uğur Mumcu. Hangi biri için ortalık ayağa kalktı bu kadar? Belki Uğur Mumcu için bir iki gün. Sonra? Sonra hayat devam etti. Farkında olanlar için büyük bir boşluk ve eksiklik ile, olmayanlar içinse aynen devam etti.

Dikkat ediyorum, sürekli bir vicdan sömürüsü hakim televizyon kanallarında. “Güvercin ürkekliğinde bir Hırant Dink”, “Vatanını çok seven gazeteci Hırant Dink”. Şüphem yok, mutlaka vatanseverdir ama hangi vatanı sevdiği önemli bir ayrıntı bence. Sanırsınız “Türk’ten boşalacak zehirli kanın yerini dolduracak kan, Ermeni’nin Ermenistan’da kuracağı asil kanda mevcuttur” diyen başka biri. Ama bağışlayın unuttum, ifade özgürlüğü değil mi?! Yedi ceddimize de sövseler önemi yok, ne olursa olsun ifade özgürlüğü!

Eşi ağlıyor “biz size güvendik, bizi korumadınız!”, kızı haykırıyor “şimdi kanları daha mı temiz oldu?!” Anlıyorum acıları büyük ancak ben de ifade özgürlüğümü kullanıyorum ve “tüm kirletme çabalarına rağmen bizim kanımız zaten temiz” demekten kendimi alamıyorum.

Sanılmasın ki, bu cinayet beni mutlu etti, kısasa kısas diyorum. Şu kadarını söyleyeyim; ben bir Atatürk milliyetçisiyim. Milliyeti, dini, ırkı ne olursa olsun, dost elini uzatana dost, düşmanlık besleyene ise düşmanım. Hiçbir cinayet hoş görülemez. En azından toplum olarak bu konuda hem fikiriz. Ancak içeriden ve dışarıdan tüm dünyaya bizi katil bir millet olarak tanıtmaya çalışanlara bir önerim var. ABD’nin Fresno şehrine gitsinler ve orada Talat Paşa’nın katili Soghomon Tehlerian’ın anısına dikilmiş anıtı bir ziyaret etsinler. Kendisi “Ermeni Ulusal Kahramanı” olarak anılıyor! İşte kanıma dokunan, beni satırlarca yazmaya teşvik eden de bu iki yüzlülüğün karşısında gösterilen anlamsız suçluluk duygusu.

Hep savunmadayız, ne kadar haklı olursak olalım, dönen dolaplar ne kadar ortada olursa olsun, biz hep savunmadayız. Ne zaman kendimize gelecek, taarruza geçip, tüm bu yalan, dolan, iftira ve oyunları püskürteceğiz?

Değer Erbora
degererbora@gmail.com

1 yorum:

akoyuncu dedi ki...

Sn. Değer Erbora
Uzun zamandır, harika ve can alıcı konularda yazılarınızı alıyorum ve severek canı gönülden fikirlerinize katılarak okuyorum. Gönderileriniz için çok teşekkür ederim.
Türkün Türkten Başka dostu yoktur.
Avrupa'lısı, ABD'lisi hepsi anormal derecede iki yüzlüler. Bu iki yüzlülüğü anlamak zor ama, diyelim sinsi planları için böyle davranıyorlar.
E peki içimizdeki iki yüzlü, üç kuruş için olmadık hainliklere alet olanları insanlık adına kınıyorum. İnanın insan aklıyla değilde, başka bir yaratık aklıyla bile baksanız anlamakta zorlanırız.
Hoşça kalın, mutlu kalın. :))