7 Kasım 2007 Çarşamba

YILMAK YOK, YOLA DEVAM (TEMMUZ 2007)

YILMAK YOK, YOLA DEVAM

Hayatım boyunca yaşadığım en büyük hayal kırıklığının ardından, sonunda kendime gelebildim. Gelir gelmez de ilk sorduğum soru, “neden?” oldu. Evet, yüksek bir oy alacağını bekliyorduk ama bu kadarı nasıl oldu?

Bunun önemli bir nedeni, halkı için umut olacak gerçek bir lider bulunmayışı. Gerek seçim çalışmaları süresince gerekse öncesinde liderlerin tek yaptığı AKP’yi suçlamak oldu. Haksızlar mıydı? Yerden göğe kadar haklıydılar ama sadece karşı tarafın suç ve hatalarını ortaya koymakla olmuyor. Bunun yanında kendilerini ve neler yapacaklarını da anlatmaları, halka güven ve umut aşılamaları gerekiyordu. İşte bu yapılmadığı takdirde, halk bunu “karalama” olarak algılıyor ve derhal suçluyu savunmaya geçiyor. “AKP kötü ama sen iyi misin bakalım?” diyor. “Ondan farklı bir şey getirebilecek misin?”

Hoş, çoğu kişi parti programlarını okumadı bile ama okusalardı şunu göreceklerdi. Aklıma gelen ilk üç örneği sayayım hemen. Seçimlerde başa oynayan partilerin tamamı, halka rağmen AB’ye girmeyi hedefliyorlardı. İyi de, bunu zaten AKP yapıyor. Yine tüm bu partiler özelleştirmeyi öngörüyorlardı. AKP bunu da yapıyor; hem de babalar gibi satıyor. ABD’yi stratejik ortak ve müttefik olarak görüyorlardı. Bu konuda da AKP’nin eline kimse su dökemez. Hatta çok desteklenen bir tanesi programına AKP ağzıyla aynen şu cümleyi yazmıştı. “…, demokratik kurallar gereği olarak TSK’nın Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasını öngörür”. Öngör bakalım, halk da AKP’yi değiştirmeye gerek görmedi işte!

Başka bir neden ise “cehalet”. Okumayan, araştırmayan, bilgi sahibi olmayan bir güruh, demokrasi adına oy kullanıyor ve ülkenin kaderini belirliyor. “Bu gerçekten adil mi?” diye sormadan edemiyorum kendi kendime. Burada bir parantez açmak istiyorum. Bazı bölgelerde okuma yazması olmayan seçmene ip dağıtmışlar. İpi pusulanın başına iliştiriyorsunuz, geriyorsunuz, ipin bittiği yere mührü basıyorsunuz. Sonuç: PKK sempatizanları mecliste!

Dünyada bir örneği var mıdır bilemiyorum ama artık PKK üyesi olmak suçu ile yargılanmakta ve şu anda cezaevinde yatmakta olan bir hanım milletvekilimiz var! Öcalan posterlerinin açıldığı, Türk bayraklarının yakıldığı mitinglerin sahibi millet vekillerimiz de var. Ama basın ve televizyonda bu konuda “tık” yok. Onlar Baykal’ın istifası ile uğraşıyorlar. Anlaşılan bazı konular, yine gözlerden uzak tutulmaya çalışılıyor. Sözüm ona %10 baraj da bunlar içindi ama ne hikmetse sempatizanlar içeride, birçok parti dışarıda.

Neyse biz tekrar konumuza dönelim. Ne demiştik; diğer neden “cehalet”.

Büyük Ortadoğu Projesini ve eş başkanını anlatmaya çalıştıklarımın gözündeki boş bakış, bana bir işaret olmalıydı aslında. Yeni Petrol Yasası ise tamamen ilgi alanlarının dışındaydı zaten.

İç borç, dış borç vs. tamamen aşıyor kapasitelerini, parmak hesabı yapmadan dört kere beşin kaç ettiğini bulabilirlerse ne mutlu.

Kıbrıs, Rum adası olacakmış; “olsun varsın, Türkiye’de değil nasılsa.”

Ermenistan ile sınırlar açılacakmış; “sınırlar kapalı mıydı ki?”

Bankalar, hayati önem taşıyan tesisler, şirketler, topraklar yabancılara satılıyormuş; “satılsın canım, alıp götürecek halleri yok ya?”

“Peki, ya ekümeniklik çalışmaları?”
“Ha?”
Anlamalarından geçtim, telaffuz edebilseler razıyım.

Bütün bunlar nasıl anlatılır? Anlayabilmeleri için, bir bilgi birikimleri olması gerekir. Oysa karşı tarafın söylemi, doğdukları günden beri aşina oldukları bir konu: DİN. Üstelik cehaletleri bunu anlamalarına engel oluşturmuyor. Anlamadıkları yerde uydurmaya alışıklar nasıl olsa!

Bir zamanlar ihracatında lider olduğumuz tarım ürünlerinin artık ithalatında lidermişiz; aç kalmadan anlamalarına olanak yok.

AKP laiklik için ciddi bir tehdit oluşturuyormuş; ben de amma taktım bu ‘layık’lığa, “adamların bir şey yaptığı yok ki. “

“Hem enflasyon düştü, artık sigortadan ilaç almak için de saatlerce sırada beklemiyoruz.”
“Başka?”
“Dört tane alt geçit yaptılar, artık trafik ışıklarında beklemiyoruz. Geçen hafta da bütün kaldırımları yaptılar.”
“Daha?”
“Daha ne olsun?”

Cahildir ama azla yetinmesini de bilir sevgili halkım!

Ne yapıp edip, acilen eğitmemiz gerekiyor. Anlayabilecekleri bir dille, en basit şekliyle tehlikeyi anlatmak gerekiyor. Tek tek karşımıza alıp, bıkmadan, usanmadan, sinirlenmeden tane tane açıklamamız gerekiyor. Pişman oldukları gün, bizim de “oh olsun” diyecek durumumuz olmayacağına ve kaybettiğimiz gün gidecek başka bir ülkemiz olmadığına göre sonuçlara kızıp, halka küsmenin bize bir yararı yok. Ayrıca oy oranları ile ilgili sorunu da doğru tespit etmek gerekiyor. Buradaki asıl sorun anketlerde % 24 oy alacağı öngörülen CHP’nin %3,5’luk düşüşü mü yoksa AKP’nin %12’lik oy artışı mı?

Televizyon programlarını izlemeye sinirleri dayananlar bilir; köpeklere maskara olduk. Mal bulmuş Mağribi gibi bayram yapıyor ve ulusalcılarla alay ediyorlar. Amerika, Avrupa Birliği, tüm düşmanlar sevinçten uçuyor, tebrik üzerine tebrik yolluyor. Yunanistan, utanmasa zil takıp oynayacak. Bütün bunlar benim de kanıma dokunuyor ama Atatürk’ten bir şey öğrendiysem o da pes etmemek. Son 24 saattir kendi kendime sürekli şu cümleyi tekrarlıyorum. “Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı Müdafaa vardır.”

Evet, bu satıhta mağlup olmuş olabiliriz ama bulabildiğimiz en yakın satıhta, tekrar mevzii alıp, savunmaya devam etmek zorundayız. Geldikleri gibi gitmelerini istiyorsak, buna mecburuz.

Saygı ve sevgilerimle,

Değer Erbora
degererbora@gmail.com

Hiç yorum yok: